Alakır Nehri'ndeki hukuksuzluğa karşı

İmza kampanyasının sahibi ile iletişime geç

Alakır Nehri'ndeki hukuksuzluğa karşı isimli dilekçe hakkındaki bu tartışma konusu otomatik olarak oluşturuldu.

Alakır Nehri Kardeşliği
Dilekçe sahibi

#1

2012-02-11 15:46

Hukuk'a güvendik. Onlarca etkinlikte binlerce insanın emeği ve cebinden arttırdıklarıyla kuruş kuruş topladık bizden dava için talep edilen 30.000 TL'den de fazlasını. 2 sene sürdü dava. Haklıydık ve kazandık. Ancak kazandığımız bu davanın yürütmesi 4 aydır durdurulmuyor.

Tüm canlıların yaşam kaynağı suyuna ve onun varettiği kültürlere sahip çıkan bizlerin şimdi de hiçe sayılan Hukuk'a ve onun adaletine sahip çıkmamız gerekiyor. Onbinlerin emeği ve desteğiyle kazanılmış bu hakkımızı savunmak için ilk adım olarak tüm Alakır Nehri Kardeşleri'ni ekteki dilekçeyle Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına 'suç duyurusunda' bulunmaya davet ediyoruz.

Gelin masum ve mazlumun hakkını hiçe sayarak onları duyarsızca katleden, bilimsel gerçeklikleri yok sayan, insanlığı, ahlakı gözardı eden ve son olarak da Hukuk'u çiğneyerek adaletsizliklerinin sınırsızlığını ifşa eden bu kendini bilmezlere birliğimiz, dirliğimiz, insanlığımız, onur ve şerefimizle; masum ve mazlum milyonlarca canlının adına güçlü bir varoluş gösterelim. Her birimizin duyarlılıkla yollayacağı suç duyurusu dilekçelerimizle, yok edilmek istenilen doğamız ve içindeki milyonlarca canlının hakları adına tepkimizi dile getirerek, haklı ve kazanılmış davamıza ve Hukuk'a sahip çıkalım.

Ziyaretçi

#2

2012-02-13 00:45

Keşke insan sesini dinleyen kulaklar, imzaları gören gözler, görmekle duymakla kalmayıp algılayabilen, umursayan, düşünen kişiler olsa..

Ziyaretçi

#3

2012-02-15 19:35

Su hayattır, hayatımıza kastedenlere karşı nefsi müdafa hakkımız doğmaktadır.

Ziyaretçi

#4

2012-02-17 01:58

alakır nehri ndeki hukuksuzluk son bulmalı ve halk yararına sonuçlanmalıdır.

Ziyaretçi

#5

2012-02-17 11:36

alakır çocukluğun geçtiği yerdir.çocuklumda taşkın akar, değirmenler döndürür,bögeçlerinin derinliğinde dünyada bir eşi güney amerikada bulunan kırmızı benekli balıklar olurdu.ellerimizle tutar sonrada alakır sularına tekrar salıverirdik.köylüm bir kutsiyet vermişti o balıklara yemezlerdi.BİR GÜN SİNİT DEğirmeninin (dede ahmed'in işletiği )arığı susuz kalmış coçuk aklımla balıkları toplayıp anneme götürdüm.beni azarladı günah olduğunu söyledi yıl 1958.bu yaz gördüm oraları yataktan suyu kesmişler balıkları cuval cuval hes işçileri ve köylüler topluyordu.ağladım toplumsal çürümüşlüğümüze..anamın günah bellediği balıkların başında köylüLERİNDE köpeksi bir duruşu vardı.NE OLUR BU KATLİAMLAR SON BULSUN.GERİ DÖNMİYEÇEK KAYNAKLARIMIZI YOK ETMEYELİM...

Ziyaretçi

#6

2012-02-21 13:59

Nehirlerimizin borulara hapsedilerek tüm canlıların yaşama haklarının ellerinden alınmasını istemiyorum .Vatanımı toprağımı suyunu havasını ormanını çok seviyorum ,gelecek nesillere de kalması için korumak istiyorum.

Ziyaretçi

#7

2012-02-22 09:03

tabiat olmaz ise biz insanlar hiçbir şeyiz,
ve bir orman olabilmek için imzalıyorum
temizenerji

#8

2013-02-08 16:09

Enerji vazgeçilmez bir ihtiyaç günümüzde. Enerji üretiminde kötüsü termik santral, en risklisi nükleer enerji. Geriye kalıyor doğal enerjiler. Güneş enerjisi olsun deriz- göz zevkimizi bozar, rüsgar enerjisi deriz - kuşlar çarpar ölür, Su enerjisi deriz - balıklar ölür. O zaman ne yapacağız? Biri de onu söylesin.. Abartılmasına karşıyız ama gerekliliği de mutlak. Yoksa dışa bağımlılığımız bitmez. Bence bu kadar çok tepki doğaya karşı hassasiyetimizi kullanan, enerjide bağımlı kalmamızı isteyen dış güçlerin provakatörleri yüzünden oluyor. Bulduğumuz her davaya "doğa için" deyip atlamamak lazım. İlkönce araştırmalı, doğaya gerçek zararı varsa, yada geri dönüşüm yapılmıyorsa bir şeyler yapmalı. Ne yurdumun kaynakları birilerine peşkeş çekilmeli ne de güçlü Türkiye yi istemeyenlerin gazına gelmeli. Ulu Önder Atatürk açık hedef göstermişti memleketi demirağlar ile örelim diye. Ancak aynı bu şekilde ayakoyunları ile çok uluslu petrol firmaların baskısıyla karayolları ile ördük benzine muhtaç kaldık. Bunları da unutmayalım.

Ziyaretçi

#9 alakirkurce

2013-02-22 11:08

Kaynak: http://www.alakirkurce.com/
Kürce HES

Kurulu güç : 12,3 MW
Yıllık ortalama üretim : 47,4 milyon kwh
Karbon eşdeğeri : 37920 ton


- Alakır havzasında planlanan HES’ler arasında , çevresel olumsuz etkileri en az , üretimi en fazla olan projedir.

- İnşaatı geçtiğimiz yıl tamamlanmış, Şubat 2012 tarihinden beri işletme halindedir.

- Bir yıl içerisinde 51 milyon kwh (kilowatt saat) enerji üretilmiştir. Bu miktar , Türkiye İstatistik kurumunun verilerine göre 75000 nüfusun yıllık enerji ihtiyacını karşılar.

- Dedegöl Enerji ve Grubu, Bölgemiz insanı, 80 den fazla malul ve engelli,
300 den fazla kadın işçi ve toplamda 1230 insanının güven ve gayretleri ile vücud bulan bir gruptur.

- Kürce santralinde , su tutulan (regülatör) ile santral binası arasında 10 km lik boru hattı yapılmıştır. Açık su kanalı yapılması yerine , daha fazla masraf göze alınarak; İsale sisteminin kapalı olması sayesinde ,insanlar ve hayvanlar karşıdan karşıya geçme sorunu yaşamaz.

- Proje sahasının tamamında , sulanacak tarım arazisi bulunmaz.

- Proje sahasının tamamında , kamulaştırma yapılacak özel mülkiyet bulunmaz.

- Su tutma yapısı ( regülatör ) ile, santrale su yükleyen havuzlar , orman yangını ile mücadele olarak su rezervuarı olarak kullanılmaktadır. Bunun dışında, yukarı Alakır orman arazisinde yangınla mücadele amaçlı ilave helikopter yangın havuzu, HES projesi paralelinde yapılmıştır.

- Projenin, çevrede yarattığı tek kalıcı değişiklik; orman arazisi içerisinde 10 km uzunluğunda boru hattı servis yolu açılmıştır. Bu yolun güzergahı ise akıllıca planlanarak aynı zamanda orman yangını ayrım zonu olarak planlanmıştır.

- HES işletmesi nedeniyle Alakır deresi olumsuz etkilenmemiştir. Dere hayatiyeti kaybolmamıştır. İşletme sırasında dereye salınan cansuyu miktarı , GPRS vericili ölçüm istasyonu ile ilgili kuruma rapor edilmektedir. Asgari olarak, saniyede 300 litre ( Alakır çayı baz akımının % 25’i oranında ) su Alakır çayına salınmaktadır. Bunun dışında 5 tane ana yandere ve dere zeminindeki kaynaklar, su alındıktan sonra derenin hayatiyetini arttırmaktadır.

- Kürce santrali yapımı sırasında Kuzca köy halkı projeyi desteklemiştir. Alakır havzasında cereyan eden diğer sosyal problemler, bu santral alanında yaşanmamıştır.

- Kürce HES tesisi, birçok öne çıkan olumlu özellikleri ile diğer birçok HES projesinden ayrı değerlendirilmelidir. Antalya Çevre Gönüllüleri Derneği ve birçok kurum ve STK’larca projemize teşekkür mektupları mevcuttur.

- Kürce santrali ile aynı miktarda enerji üretimi yapan bir termik santralde yılda 37 920 ton zehirli karbon gazı atmosfere salınacaktı. Kürce santrali ise aynı üretimi , Alakır deresinin bir miktar suyunu kullanarak ,sadece suyun hızı ile dönen türbinler ile aynı üretimi yapmaktadır. Enerjisi alınan su , miktarı ve kimyasal yapısı değişmeden Alakır çayına tekrar verilmektedir.

Ziyaretçi

#10 HES Nedir?

2013-02-22 11:09

Kaynak: http://www.alakirkurce.com/

İyisiyle kötüsüyle …HES

HES ( Hidro Elektrik Santrali) , yeni bir kavram olmayıp dünyada ve ülkemizde 1950’li yıllardan beri yapılmakta olan elektrik üretim tesis türlerinden birisidir. HES’ler, su biriktirmeli ( barajlar) veya biriktirmesiz ( nehir tipi) yapılabilir. Devletimizin finans olanakları ve planlaması doğrultusunda , ilk önce stratejik açıdan ve üretim miktarı itibarıyla yüksek öneme haiz projeler yapılmış ( Örn : Keban, Oymapınar barajı vs). daha sonrasında ülkenin diğer hidroelektrik potansiyelinin değerlendirilmesi için 4628 saylı kanun düzenlenerek özel sektörün ve sermayenin , hes yatırımlarına yönlendirilmesi sağlanmıştır.

Devletimizin ilgili kurumlarınca , hes yapılacak havzalar ve dereler planlanırken , bir santral projesinin, çevresel açıdan ne gibi olumsuz etkileri olabileceği, bu olumsuz etkilerin kontrol edilip edilemeyeceği, havzanın ekolojik yapısına , bölgedeki sosyo-ekonomik yapıya , tarım ve zirai faaliyetlere ne gibi etkileri olacağı tam olarak öngörülmeden, projeler ihale süreçlerinden geçirilerek inşaatlara başlanmıştır. İnşaat sürecinde Sivil toplum kuruluşları ve müdahil kişilerce başlatılan hukuki girişimler neticesinde ekolojik, sosyal ve ekonomik bazı problemler baş göstermiştir. Her geçen gün, yaşanan problemlerle ilgili olarak , kurumlarca birtakım düzenlemeler yapılmakta ve bu surette daha doğru mecralarda problemlerin giderilmesi sağlanmaktadır.

Ancak , her alanda olduğu gibi , ülkemizde de bu sektörde haksızca nemalanan , birtakım çıkar ve meslek grupları oluşmuştur. Son günlerde “HES “ kavramı ideolojik veya siyasi bir çatışmanın argümanı haline gelmiştir. Bilinmelidir ki , enerji üretimine yönelik herhangi bir tesis için yatırım yapmak isteyenler, bu süreçten en zararlı çıkan kişilerdir. Eksik planlama, yetersiz ÇED denetimlerinden, kamulaştırma davalarına kadar tüm bu süreçte , yatırımcı şirket ile halk karşı karşıya gelmiştir.

“HESLER İYİMİDİR? KÖTÜMÜDÜR? “ Yararlımı ,zararlımı ? gibi soruların pratik bir cevabı varmış gibi hareket edilmemelidir. Örneğin

İnsan iyi midir? Kötümüdür?
Televizyon, yararlımıdır zararlı mı?
Şehir, iyi midir kötü mü ?
HES’ler için de aynı bakış açısı sağlanmalıdır.

İyi insan , kötü insan olabileceği gibi, aynı kişi bile bazen iyi ya da kötü davranabilir. İçinde gezerken içinizin ferahlayacağı, peyzaj ve mimari şekli ile muhteşem şehirler olduğu gibi , daracık sokaklarda eski , şekilsiz yüksek binalar olan iç bunaltıcı bir mahalle de şehrin bir görüntüsüdür. Çok yararlı öğretici TV programları olduğu gibi, izleyiciyi duygusal olarak bağımlı haline getiren , insanların kendi hayatlarından vazgeçirip ekran karşısına bağlayan , son derece lüzumsuz TV programları da vardır. Dolayısıyla bu kavramlar kendi başlarına “iyi” ya da “kötü” olmazlar. Daha doğrusu bir kavramın özelliği, kişinin onu nasıl algıladığı ile şekillenir.

HES’lerde şehirler gibi , diğer herşey gibi iyi yapılırsa daha yararlı, kötü yapılırsa daha zararlı olabilir. Bununla beraber; kişisel ölçekten , toplumsal ölçeğe , kamu yararı açısından konu değerlendirilecek olursa ;

- Elbette HES lerde de, her türlü diğer tesisler in inşaatında olduğu gibi , inşaat sırasında az ya da çok çevresel tahribat oluşmaktadır. Bu tahribatın büyüklüğü ile HES’in yararı , ehil uzman ve kurumlarca , akıllıca planlanmalıdır. Oluşacak tahribat, inşaattan sonra yapılacak rehabilitasyon çalışmaları ile ortadan kaldırılmalıdır.

- Enerji üretimi az ve çok olan iki ayrı HES projesinin inşaatı sırasında, oluşacak çevresel tahribatın büyüklüğü birbirine genelde yakındır. Bu nedenle, misal : 2 MW gücünde 5 adet HES projesi yerine 10 MW gücünde tek bir projeye ihalelerde öncelik tanınması, inşaat sürecinde denetim ve diğer ÇED uygulamalarının işlerliğinin gözlenmesi suretiyle sorunların ve çözümlerinin , denetim mekanizmalarının zaman içerisinde oluşturulması, akabinde daha sorunsuz ve tecrübeli bir şekilde lüzumlu olan diğer projelerin yapımı sağlanmalıydı. Bu böyle olmadı.

- HES’lerin ürettiği enerji miktarı iddia edildiği gibi düşük değildir. Ülkemizin enerji tüketiminin % 30-40 oranında hidroelektrik kaynaklardan karşılanmaktadır. Nehir tipi santrallerin üreteceği toplam enerji miktarı nispeten düşük olsa da , kamuoyuna yanlış bilgilendirme sonucunda bu tür santrallerin “fiktif” yararları bilinmemektedir.

- Ülkemizde , enerji nakil hatları ile enerjinin , kaynağından tüketildiği noktaya erişimde uğradığı kayıp ortalama % 30’un üzerindedir. Bu oran, tüm enterkonnekt ağ içerisinde farklı noktalardan enerji girişi yapılması durumunda ancak azalabilmektedir. Nehir tipi HES’ler , düşük kapasiteli de olsa ,ülkenin her yerinde dağınık olarak yapılması durumunda , enerji kayıplarını azaltan çok önemli bir unsur olacaktır.

- Elektrik enerjisi, evsel amaçlı ve ayrıca sanayide kullanılmaktadır. Özellikle sanayi tesislerinde , “firm” denilen “güvenilir” enerji , yani , kesintisi olmayan, belirli bir zaman aralığında üretimi ve miktarı kesin olan enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Enerji üretim türleri açısından; “güvenilir” enerji üreten doğalgaz, hidroelektrik , nükleer , biogaz vs. gibi kesintisiz tesislerin belirli bir kapasiteyi sağlaması, arz güvenliği açısından zaruridir. Ülkemizde nükleer santral olmadığı için güvenilir enerji üretiminde hidroelektrik ve doğalgaz santralleri ön plandadır. Doğalgaz; yerli olmayan , ülkemize maliyeti yüksek olan bir enerji kaynağıdır. Bunların dışında; yenilenebilir kaynaklardan olan rüzgar santralleri ( RES) , güneş enerji santralleri (GES), güvenilir enerji üretimi mümkün olmayan santrallerdendir. Bir ülkenin rüzgar ya da güneş enerji potansiyelinin % 100 oranında kullanabildiğini varsayımında bile; güneşin açmadığı bulutlu havalarda , ya da rüzgarın esmediği zamanlarda, ekonominin belkemiği olan sanayi tesislerinde üretim yapılması beklenebilir mi ? İşbu nedenle, rüzgar ya da güneş, kaynağı itibarıyla temiz ve yenilenebilir fakat güvenilir miktarı sağlamayan üretim tesisleridir.

- Gelişmiş ülkelerde hidroelektrik potansiyellerin büyük oranda değerlendirildiği, kamu yararı olan tüm HES’lerin yapıldığı görülmektedir. 1970 – 80’li yıllarda bu süreçler tamamlanırken bir yandan rüzgar , güneş santralleri , bir yandan da güvenilir enerji arzını karşılama maksatlı nükleer santraller tüm gelişmiş ülkelerde yapılmıştır. (Maalesef)

- Bir HES tesisisin yapımı sırasında oluşan çevresel tahribatın kontrol altına alınabildiği düşünülürse , bu tahribattan başka hiçbir zararı bulunmaz. Uluslararası kabul görmüş KYOTO protokolünce , enerji kaynağı itibarıyla yenilenebilir bir enerji üretim şekli olarak tanımlanmıştır. Suyun belli bir yükseklikten düşürülmesi ile kazandığı hızı ile dönen bir türbin-generatör sistemi ekipmanı ile hız enerjisinden elektrik üretilir. Bu işlem sırasında suya hiçbir zararlı madde karışmaz.

- Örneğin : 1 metreküp/saniye akıma sahip bir derede , 100 metre yükseklikten düşürülmesi ile 1 MW kurulu gücünde bir HES’te bir yılda üretilebilecek enerji 8 640 000 kwh civarındadır. Aynı miktarda enerji üretimi için bir termik santralde yılda 6900 ton karbondioksit zehir olarak atmosfere salınacaktır. Bu fonksiyonu itibarıyla , HES tesisi , hektarlarca ormanın fonksiyonunu yerine getirmiş olacaktır.

Ziyaretçi

#11 ALAKIR ÇAYI ve HUKUKİ SÜREÇ

2013-02-22 11:11

KAynak: http://www.alakirkurce.com/index.php/alakir-cayi-ve-hukuki-suerec

ALAKIR ÇAYI ve HUKUKİ SÜREÇ

- Kendilerine “ Alakır Nehri Kardeşliği” denilen bir grup tarafından , internet blogları üzerinden şirketimize 3 yıldır hakaretli ifadelerle saldırılar yapılmaktadır. Bu durum , kendilerine , kendi internet sayfalarından insani bir çerçevede tekzip niteliğinde bildirilmiştir.

Ancak ,onlar bu yazılarımızı silerek , ifadelerimiz değiştirerek bizleri saldırgan göstermişlerdir. Projenin başlangıcından beri şirketimizin , kendileri ile ilgili hiçbir çirkin beyanı veya tehditi olmamıştır. Onların her gün ısrarla yazdıkları gibi şirketimiz “ kanlı , şirret, iblis , kapitalist” bir yapısı yoktur. Patronundan , işçisine aynı standarlarda yaşayan , parayı ve sermameyi değil , istihdama önem veren , iştiraklerinde 1200 personel çalıştıran bu surette binlerce kişilik nüfusun geçimini sağlayan müteşebbis bir anlayışla hareket eden bir şirkettir.

“ Alakır nehri kardeşliği” şehir yaşamında vazgeçerek doğada yaşayan bir gruptur. Basın aracılığı ile bu yaşam tarzı şehirde yaşayan insanlar için adeta “ütopik bir model” in gerçekleşmesi olarak algılanmıştır. Ancak , bu grup, basın ve toplumun bu ilgisini istismar etmektedir.

Bilinmelidir ki , dünyada yaşayan herkes, bu doğal yaşayan çift gibi yaşamaya kalksa bugün doğal yaşam kalmazdı. İnsan nüfusunun doğal hayat ile bir arada yaşamasına imkan sağlayan tek unsur nüfusun toplandığı şehirlerdir. Şehirlerde , kaynaklar , atıklar toplu ve bir arada, dağıtılır/değerlendirilir.

Alakır çayında başka bir şirket tarafından su şişeleme tesisi yapılmıştır. “Suyu şişeleyerek şehirde satan bir başka tesisi de ; rantçı , kapitalist olarak suçlayan bu davacı grup, kendileri aynı sudan bedava kullanıp, üstüne üstlük şehirdeki insanların da nasıl su içeceğine bir çözüm getirmeden tamamen hayali bir kurgu ile hergün “yaşam bildirgeleri” ile medya üzerinden toplum istismarına devam etmektedirler. O zaman Antalya’daki bir milyon nüfusun hepsi gidip Alakır’da doğal yaşasın . Şehirde şişe suyu içmesin de gidip Alakır’da kaynağından mı içsin ?



- Alakır havzasında asıl dere ( Alakır çayı ) üzerinde yapılması planlanan 6 HES projesi vardır. Bunların ikisi tamamlanmış, işletme halindedir. Kalan 4 proje henüz yapılmamıştır.

Bunların dışında , 1969 yılında yapılan Alakır baraj gövdesinin hemen altında üç sene önce bir santral yapılmış, işletme halindedir. Kumluca ovasının tarımsal sulama suyu ihtiyacı için rezervuar oluşturan Alakır barajı ile; Alakır çayının deniz ile organik bağlantısı 1970 yılında zaten kesilmiştir. Alakır barajından Kumlucaya giden sulama kanalları üzerinde bir başka HES projesi yapılmış ve işletme halindedir. Alakır çayının yan kollarında da HES projeleri planlanmış ancak yasal izinler verilmemiş olduğundan iptal edilmiştir.




- Firmamızın veya Valiliğin , yargıyı yanıltmak maksadı ile , birbiri ardına ÇED izinleri tahsis edildiği iddia edilmiş, basında yer almıştır. Ancak, ÇED izin başvurularımız incelendiğinde , projenin teknik açıdan inkişaf safhaları ve revizyon ihtiyaçları doğrultusunda dava açılmadan daha önce başvuru yapıldığı görülecektir. Kumluca ilçesi içme suyu borusu ile çakışma olduğundan dolayı isale hattı , Alakır çayının sol tarafından sağ tarafına alınmıştır. Sırf yargıyı yanıltmak amacıyla , böyle bir değişiklik planlanamaz.



- Kürce HES projesinin bulunduğu en yakın yerde Söğütcuması yaylası ve Kuzca köyü bulunmaktadır.(9km) . Projenin yapımı sırasında Kuzca köyü muhtarlığınca köylü halkın Kürce HES projesine karşı olmadığı yazılı olarak beyan edilmiş ve imza toplanmıştır


- Dava dilekçesinde (iddianame) , Alakır’da yapılacak HES’ler yüzünden yüzbinlerce insanın olumsuz etkileneceği iddia edilmiş. Alakır vadisinde yapımı planlanan HES’lerden bir kısmı yapımı tamamlandı ve epeyce süredir işletme halindedir. ( Alakır HES, Tocak HES, Kozdere HES, Kürce HES) işletme halindeki 4 santrale rağmen, herhangi bir köyde, ya da Kumluca’da, HES nedeniyle vatanını, toprağını bırakmış, göçmüş ya da sulama sıkıntısı yaşayan bir kişi var mıdır ???? HES’lerden olumsuz etkilenmiş bir aile var mıdır ?? Ya da doğal tahribat olmuş mudur ? HES nedeniyle kuruyan bir dere , susuz kalmış bitki , hayvan var mıdır ??



- Davacı kişi ve dernekler , Türkiye genelinde matbu dava dilekçeleri ile , projelerin birbirinden ayrım gözetmeksizin HES’lerin yapımını topyekün engellemek üzere koordinasyon sağlamış bir grubun parçasıdır. HES’lerin yapımını topyekün engellenmesi maksadı ile ÇED kararlarına , havzaların SİT alanı ilan edilmesi talebi ile veya ÇED raporlarının kendisine açılmak suretiyle , kısaca , herhangi hukuki veya teknik bir altyapıya dayanmayan , maksadı sadece “engellemek” olan davalar açılmaktadır.

Davalar sonucunda , santral üretim lisansları iptal edilmediği için projeler eninde sonunda hayata geçirilmektedir. ÇED istemi nedeniyle açılan bir davada , ÇED raporu tamamlandıktan sonra proje yine hayata geçirilecektir. Bu hukuki girişimler , doğanın daha fazla tahrip edilmesini engellemeye yönelik herhangi bir amacı yerine getirmeyecek tir.

Nitekim , davalı idare de bu süreçten zarar görmez. İdare , ilgili yasal önlemleri alarak gerekli düzenlemeleri yapar , gerekirse yönetmelikler değişir. Bu hukuki süreçlerde , iyi niyetleriyle doğayı korumaya çalışan gerçek “çevreciler” ve ayrıca yatırımı haksızca engellenen şirketler zarar görmektedir. HES konusunda açılan davalarda taraflar, hukuksal açıdan istismar edilmektedir.



- İnsan eliyle yapılan herşey ve hatta insanın kendisi de doğaya zarar veren unsurlardır. Gönül ister ki enerji üretiminin artırılması yerine her türlü tüketimin azaltılsın , tasarruf tedbirleri alınsın , insanlar daha bilinçli , daha az tüketen akıllı toplumlar oluştursun… Yapılan bu santraller , gelişen şehirler , açılan yollar vb. bunların hepsi gelişmenin ve nüfus artışının olağan sonuçlarıdır. Burada, kamu yararı adına , gerekli olan girişimler , bir “ HES” kavramına veya bir yatırıma “ karşı” olmak değil, tam tersi onun bir parçası olup , doğru mecrada oluşmasını, daha az zarar verecek şekilde yapılmasını sağlamaktır. Ancak yapılacak projelerin topyekün hepsine karşı olmak, daha ideolojik başka bir duruşu gösteriyor. Ülkemizde birçok sivil toplum kuruluşları da , dernekler de , maalesef bu ilkeleri algılayamadan , menfaat sağlayan birtakım siyaset ve meslek grupları ile ortak hareket ederek , ülkemizin yararına değil , belki de farkında olmadan zararına hareket etmekteler.



- Suyun ticaret aracı haline gelmesi ve küresel çapta su kaynaklarının azalması ile krizlerin oluşacağı için stratejik olarak suyun HES’ler aracılığı ile yabancıların eline geçeceği fikri ise yurt geneline yayılmış bir başka paranoya…. Her sektörde olduğu gibi enerji sektöründe de yabancı yatırımcılar vardır. Türkiye’deki ortakları aracılığı ile birçok HES lisansı almış durumdalar.

Ancak, HES su kullanım anlaşmalarına incelenecek olursa; suyun sadece belirlenen seviye ( kot) aralıklarında enerji maksatlı kullanımına işaret eder, nitekim farklı amaçlarla suyun kullanım izni farklı kurumlar inisiyatifinde olup , tam da bu paranoya oluşmaması için su kullanım anlaşma metinleri özenle düzenlenmiştir. Su kullanım hakkı ve işletme esaslarına ilişkin anlaşma , ilgili kurumlarca hazırlanmış ve su kaynaklarının doğru kullanımına yönelik büyük bir düzenleme fonksiyonunu yerine getirmektedir. İdeolojik amaçlı bazı çevrelerce bu durumun tersi savunulmaktadır.

Ülkemizde , özel sektörün hidroelektrik santrali yapıp , işletmesine olanak sağlayan 4628 sayılı kanun düzenlemesinden sonra, enerji üretimine yönelik tesis yatırımı yapan şirketlerin birçoğu, girdikleri bu süreçlerde zarar görmüşlerdir. İlgili birçok devlet kurumlarının yönetmelikleri çerçevesinde bir enerji üretim tesisi yapılmadan önceki yasal izin süreçleri yıllar süren yazışmalarla tamamlandıktan sonra inşaat süreci başlamaktadır.

Yatırım tutarı çok yüksek olan bu tesisler için uluslararası veya ulusal finans kuruluşlarından krediler sağlanarak inşaatlar yapılmaktadır. Ancak; gerek inşaat aşamasında, gerekse işletme sürecinde , tesisin işletmesiyle alakalı olmayan hukuki girişimler ile bu tür yatırımlar durdurulmak istenmektedir. Açılan davalar, devletin ilgili yönetmelik ve uygulamalarına yönelik olsa da, bu süreçten yalnızca şirketler zarar görmektedir. İlgili devlet kurumunun verdiği izinlerle yatırımına başlanan bir proje , daha sonra bahse konu iznin iptaline yönelik açılan herhangi bir dava sonucunda projenin inşaatı veya işletmesi durdurulmakta, mevcut yatırım için alınmış kredi borçları ödenememekte ve asıl işte bu şekilde şirketler , uluslararası finans kuruluşlarına devrolmaktadır.



- Gazetelerde yer alan fotoğraflarda kurumuş dere yatağı görüntüsü yer alıyor. Orası 1970 yıllarında yapılan Alakır barajından sonra kurumuş derenin olduğu kısımdır. Yapılan HES’lerle ilgisi yoktur.



- Kürce tesislerinin inşaat halindeki eski fotoğrafları kullanılarak sürekli olarak haber – bildirim yapılmaktadır. Santralin güncel fotoğrafları web sayfamızda mevcuttur.



- Sit alanında HES yapımı ve işletilmesinin meşruiyeti kanunen sağlandığı bilinmektedir. Verilecek bir Sit kararı , doğanın korunması açısından faydalı olabilir , ancak köyler ve Hasyurt belediyelerinde mülkiyet sorunları oluşturacağı aşikar. 75 km uzunluğundaki Alakır havzada, çayın denize döküldüğü yerde 1 km çapında bir Sit alanı vardır.

Burada yapılaşmaya engel olmak için verilmiş bu Sit kararının tüm havzaya genişletilmesi talebi ile HES’lerin engelleneceği düşüncesi büyük şaşkınlık…. İyi niyetli ve çevreci bir düşünceyi kullanan Hukuki bir istismar….



- Yasalar çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşlarınca alınan kararlar, çıkarılan yönetmelikler çerçevesinde , birçok sosyal ve teknik personelin ortak çalışması sonucunda HES’ler gibi birçok faaliyet konusunda yatırımlar , imkan olduğu ölçüde teşvik edilmektedir.

Ancak, ülke menfaatlerini hiçe sayan, konunun uzmanı olmayan birkaç dernek veya kişinin getireceği yorumlar ile hareket edilmesi doğru değildir. Bir HES projesinin kaderi, yarım saat inceleme yapılmadan, ölçüm yapılmadan birkaç kişinin görüşüne bağlı olmamalıdır. O halde, onca Bakanlıklar, kamu kurumları neden var ??



- Bir HES yatırımcısının tarafından bakıldığında ; devletin bir kurumunca teşvik edilen, yönetmeliklerince; gereken tüm izinleri yıllar süren bürokrasi neticesinde tamamlayıp , üzerinde tesis finansmanı için kredi alıp yatırımı, inşaatı yapılıp işletmeye başlayan bir tesise , yine devletin başka bir kurumu tarafından “dur “ denilmesi , hiçbir ülkede görülemeyecek, yatırımcıyı finansal olarak iflasına neden olacak , haksız , yersiz ve ülkemizde binlerce kişiye istihdam sağlayarak iş sahaları yaratan müteşebbis kişilerin önünü kapatan, son derece haksız bir oluşumdur. İş dünyası açısında devletin işleyişi ve güven, esastır. Ehil olmayan kişi veya derneklere, medyanın da ışık tutması ile bu güven ortamı sürekli zedelenmektedir. Etik ve ahlaki değerlerin yitirildiği bir ortamda, adaleti ve güveni sağlayıcı tek unsur, mahkemelerdir.